Beraat Kararına Rağmen Tutukluluk Mümkün mü?

Anasayfa | Makaleler
Beraat Kararına Rağmen Tutukluluk Mümkün mü?

Beraat Kararına Rağmen Tutukluluk Mümkün mü?

Giriş

Ceza muhakemesinin en tartışmalı alanlarından biri, sanık hakkında verilen beraat kararının tutukluluk hâline etkisidir. Doktrinde ve yargı kararlarında zaman zaman farklı değerlendirmeler görülse de, Anayasa’nın kişi hürriyeti ve güvenliği ilkesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) açık hükümleri birlikte okunduğunda, beraatle birlikte tutukluluğun derhâl sona ermesi gerektiği sonucuna ulaşmak zor değildir. Bu makalede, kavramların tanımı yapıldıktan sonra konu, Anayasa, CMK ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ekseninde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Kesinleşme Kavramının Ceza Yargılamasındaki Önemi

Kesinleşme, bir ceza hükmünün olağan kanun yolları tüketildikten sonra “kesin hüküm” niteliği kazanmasıdır. Bu aşamada sanığın “sanık” sıfatı ortadan kalkar; hükümlülük ya da aklanma durumunun sonuçları infaz edilebilir hâle gelir. Olağanüstü kanun yolları (örn. yargılamanın yenilenmesi, kanun yararına bozma) ise ancak hukuki hataların giderilmesine yönelik sınırlı imkânlar sunar.

Kesinleşmeyen kararların da sanık lehine sonuç doğurabileceği kabul edilmelidir; zira CMK m.223/2 uyarınca verilen beraat, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmemiş olsa bile sanığı “aklanmış” sayar ve koruma tedbirlerinin dayanağını sarsar.

Beraat Kararının Statüsü ve Sonuçları

CMK m.223, sanığın yüklenen fiili işlememiş olması, fiilin suç oluşturmaması veya hukuka uygunluk nedeninin varlığı gibi durumlarda beraat kararı verilmesini öngörür. Beraat kararı iki temel sonuç yaratır:

  1. Aklanma Etkisi: Mahkeme, sanığın suç işlemediğini veya fiilin suç teşkil etmediğini tespit eder. Bu tespite “kuvvetli şüphe” ile bağdaşmayan kesinlik atfedilir.
  2. Masumiyet Karinesinin Tahkim Edilmesi: Sanık, soruşturma evresindeki “şüpheli” sıfatından ve kovuşturma evresindeki “sanık” sıfatından kurtulur; hak ve özgürlükler bakımından kısıtlama gerekçeleri ortadan kalkar.

Dolayısıyla tutuklama, adli kontrol ve elkoyma gibi koruma tedbirlerinin devamı, kural olarak mümkün değildir. Uygulamada elkoyma tedbirlerinin iadesi için kesinleşme beklendiği görülse de CMK m.123, 128 ve 131, beraat kararıyla tedbirin kaldırılmasını emredici biçimde düzenler.

Tutuklama Tedbirinin Hukuki Çerçevesi

Anayasa m.19/3 ve CMK m.100, tutuklamanın koşullarını “kuvvetli suç şüphesi” ve “tutuklama nedeni” (kaçma tehlikesi, delil karartma ihtimali vb.) olarak belirler. Tutuklama, mahiyeti gereği geçicidir ve amaç yargılamanın selametidir; cezalandırma işlevi taşımaz.

AİHS m.5 de tutuklamayı, ancak “makul şüphe” hâlinde ve makul sürede yargı önüne çıkarma zorunluluğu ile sınırlı bir tedbir olarak kabul eder. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sanığın serbest bırakılmasını gerektirir nitelikteki kararların uygulanmasında gecikmeyi, Sözleşme’nin ihlali olarak nitelemiştir (bkz. Erdinç Duran/Türkiye, 2018).

Beraat Kararının Tutuklamaya Etkisi

Kuvvetli suç şüphesi: CMK m.100, tutuklama için somut delillerle desteklenen kuvvetli şüphenin varlığını şart koşar. Beraat kararı, somut delillerin suçun işlendiğini ispatlamaya yeterli olmadığını gösterdiğinden, kuvvetli şüphe çökertilmiş sayılır.

Tutuklama nedenleri: Kaçma tehlikesi veya delil karartma ihtimali, kuvvetli şüphe ortadan kalktığında kendiliğinden anlamını yitirir.

Bu nedenle, karar henüz kesinleşmemiş olsa dahi beraat kararı verildiği anda tutukluluğun sürdürülmesinin hukuki dayanağı kalmaz. Aksi görüş, masumiyet karinesini işlevsiz bırakır ve Anayasa m.19 ile AİHS m.5’e aykırı sonuçlar doğurur.

Kanun Yolları Aşamasında Tahliye Usulü

CMK m.104/3, dosya istinafta veya Yargıtay’da iken salıverilme taleplerinin ilgili mercice inceleneceğini düzenler; ancak bu hüküm, beraatle birlikte tutukluluğun derhâl kalkması ilkesine engel teşkil etmez.

  • İstinaf: Bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, beraat kararını bozmadıkça tutukluluğun devamını kanuna uygun bulamaz.
  • Temyiz: Yargıtay, yalnızca bozma kararı vererek dosyayı alt derece mahkemesine gönderir; bozma kararı sanığı derhâl tutuklama imkânı vermez.

Bozma sonrası yeniden yargılanacak mahkeme, ancak yeni ve güçlü deliller ışığında tutuklama tedbirine başvurabilir.

Uygulamadaki Sorunlar ve Öneriler

Uygulamada savcılık veya katılanın, beraat sonrası verilen tahliyelere itiraz ederek tutukluluğun devamını istemesi sıkça görülmektedir. Bu talepler, esasında beraat kararının isabetini sorgular nitelikte olup, yetki aşımı riskini taşır.

Bir kısım uygulamada elkoymaların iadesinin kesinleşmeye bağlanması da gözlemlenmektedir. Oysa CMK m.131, beraat kararının malvarlığına ilişkin koruma tedbirlerini “kendiliğinden” hükümsüz kıldığını açıkça belirtir.

Yasal Çözüm Önerisi:
Kanun koyucu, “beraat kararının verilmesiyle tutuklama ve adli kontrol tedbirleri kendiliğinden kalkar” hükmünü CMK m.223’e ekleyerek uygulamadaki tereddütleri nihai olarak giderebilir.

Sonuç

Beraat kararı, sanığın hürriyetini kısıtlayan koruma tedbirlerini hukuken dayanaksız hâle getirir. Karar kesinleşmemiş olsa dahi:

  1. Tutuklama sona erdirilmeli,
  2. Adli kontrol hükümleri kaldırılmalı,
  3. Elkoyulan mal ve haklar iade edilmelidir.

Bu yaklaşım Anayasa m.19, CMK m.100–108 ve AİHS m.5’in koruduğu temel hak ve özgürlüklerin gereğidir. Aksi uygulamalar, yalnızca bireysel hak ihlali yaratmakla kalmaz; hukuk devleti ilkesini de zedeler.

Yargı organlarının ve uygulayıcıların, beraat kararının hukuki mantığını gözeterek özgürlükten yoksun bırakma tedbirlerini istisnasız şekilde kaldırması, demokratik bir ceza yargılamasının vazgeçilmez şartıdır.

0 Yorum

Yorum Bırak

Abone Ol!

Bizden haberdar olmak için bültenimize abone olun.

© 2025 Av. Sinan Akalın Tüm Hakları Saklıdır.
AYZ Bilgisayar ve Yazılım tarafından geliştirilmiştir.