Kira hukuku, kiraya veren ile kiracı arasında yapılan kira sözleşmesine dayalı olarak doğan hak ve yükümlülükleri düzenleyen ve hem bireylerin hem de işletmelerin günlük hayatında önemli bir yer tutan bir hukuk dalıdır. Bu kapsamda, Türk Borçlar Kanunu'nun 6098 sayılı Kanunu’nun 299. ve devamı maddeleri, kira sözleşmesinin tanımını, tarafların hak ve yükümlülüklerini, kira bedelinin belirlenmesini, sözleşmenin sona ermesi ve tahliye gibi konuları detaylı bir şekilde düzenlemektedir. Kira hukuku, sürekli değişen ekonomik ve toplumsal koşullar nedeniyle dinamik bir yapı sergilemektedir. Günümüzde kira hukukuna ilişkin karşılaşılan en önemli sorunlar arasında kira bedelinin artış oranlarının belirlenmesi, kira tespit davaları, kiracının tahliye edilme şartları ve kira sözleşmesinin feshi yer almaktadır. Özellikle büyük şehirlerde konut ve işyeri kiralarındaki artışlar, kira hukukuna yönelik uyuşmazlıkların artmasına neden olmuştur. Kiracılar ve kiraya verenler arasında sıklıkla yaşanan anlaşmazlıklar, kira bedelinin piyasa koşullarına uygun olup olmadığı, kira artış oranlarının hukuka uygun belirlenip belirlenmediği ve kiracının tahliye edilip edilemeyeceği gibi konular etrafında yoğunlaşmaktadır. Ekonomik krizler, doğal afetler ve pandemiler gibi olağanüstü durumlar kira hukukunda yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, Covid-19 pandemisi nedeniyle birçok kiracı, ekonomik zorluklar yaşayarak kira ödemelerinde aksamalara maruz kalmış, bu da kira ilişkilerinde ciddi uyuşmazlıklara yol açmıştır. Bu süreçte, kiraya verenlerin tahliye talepleri, kiracıların kira indirimi veya erteleme talepleriyle sıkça karşı karşıya gelmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nun
299. maddesi, kira sözleşmesinin tanımını yaparak kiraya verenin kiralananı kullanımı için kiracıya devretmesi karşılığında kiracının belirlenen kira bedelini ödeme borcu altına girdiğini hükme bağlamaktadır. Ayrıca, kira hukukunda tarafların hak ve yükümlülüklerinin dengeli bir şekilde düzenlenmesi ve uyuşmazlıkların adil bir şekilde çözülmesi amacıyla yargı kararları ve doktrindeki gelişmeler büyük önem taşımaktadır. Mahkemeler tarafından verilen emsal kararlar, kira hukuku uygulamalarında yol gösterici olmakta ve taraflar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, kira hukukunun sürekli güncellenen ve gelişen bir alan olması, tarafların hak ve yükümlülüklerini koruma altına alarak toplumsal barışı sağlamada kritik bir öneme sahiptir. Kira hukuku hem
bireysel hakların korunması hem de ekonomik istikrarın sağlanması açısından dikkatle ele alınması gereken bir hukuk dalıdır.
İş bu çalışma ile kira hukuku ve güncel sorunlar hakkında irdeleme yapılacak, diğer hukuk branşları ile ilişkilendirmek suretiyle uyuşmazlığı ve kapsamı hakkında inceleme yapılacaktır.
Kira sözleşmelerinin niteliği ve kapsamı, kira ilişkisine konu olan malvarlığı unsurlarının özellikleri ve kullanım amaçlarına göre değişiklik arz etmektedir. Bu bağlamda, kira sözleşmeleri farklı kategorilerde ele alınmakta olup, her bir kategori belirli hukuki düzenlemelere tabidir:
kiralamalar.
Bu düzenlemeler, kira sözleşmelerinin farklı türlerine ve bu türlerin tabi olduğu hukuki çerçeveye dair kapsamlı bir anlayış sağlamaktadır.
Kira sözleşmeleri, kiracı ve mal sahibi arasında tesis edilen hukuki ilişkilerin temel belgesidir. Bu sözleşmelerin düzenlenmesi, Türk Medeni Kanunu'nun genel hükümleri ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde gerçekleşir. Sözleşme, aşağıdaki başlıklar altında sistematik bir yapıya sahiptir:
Kira sözleşmelerinin temelini oluşturan bu bölüm, taraflar arasındaki anlaşmanın detaylarını içerir. Kiracının ve mal sahibinin hak ve yükümlülükleri, kira bedeli, ödeme koşulları, kira süresi ve diğer önemli hususlar bu kısımda belirtilir. Ancak, bu maddelerin kanunlara aykırı olmaması esastır.
Kira sözleşmeleri, belirli taşınmazlar için geçerli özel hükümler içerebilir. Örneğin, konut kiralama sözleşmeleri için Türk Borçlar Kanunu ve Türk Tapu Kanunu'nda belirtilen özel düzenlemeler söz konusu olabilir. Bu bölümde, sözleşme ile ilgili özel mevzuata uyum sağlanır.
Kira sözleşmeleri, farklı taşınmaz türleri için farklı düzenlemeler gerektirebilir. Örneğin, konut kiralama sözleşmeleri ile ticari kiralama sözleşmeleri arasında farklılık gösterebilir. Bu bölümde, sözleşmenin niteliğine göre özel düzenlemeler ve hükümler yer alır.
Kira sözleşmelerinde, genel olarak tüm kira ilişkileri için geçerli olan hükümler bu bölümde yer alır. Kiracının ve mal sahibinin genel hak ve yükümlülükleri, kira sözleşmesinin sona ermesi durumunda uygulanacak prosedürler ve benzeri konular bu kısımda düzenlenir.
Bu sistematiğin dikkate alınması, kira sözleşmelerinin taraflar arasında sağlıklı bir ilişkinin tesisi ve olası uyuşmazlıkların çözümünde yol gösterici olması açısından önemlidir.
Eğer taraflardan birisinin sözleşmedeki şekil eksikliğini baştan beri bildiği halde edimini ifa etmişse bu kişinin sonradan bu eksikliğe dayanması hakkın kötüye kullanılması sayılabilecektir. (Yargıtay İBK 1987/2 E. 1988/2 K. 30.09.1988 |
Sözleşme üzerinde "1 yıldır, 3 yıldır" gibi belirli bir süreyi ifade eden ibareler bulunması veya belirli bir süreyi öngören özel şartların sözleşmenin arka kısmında yer alması durumunda, ilgili sözleşme belirli süreli kabul edilir. Bu tür belirli süreli sözleşmeler, belirtilen sürenin sonunda taraflar arasındaki ilişkiyi sona erdirir.
Ancak, konut ve çatılı işyerleri sözleşmeleri gibi belirli süreli olarak düzenlenmiş olan sözleşmeler, belirli bir sürenin sonunda kendiliğinden belirsiz süreli hale dönüşmezler. Bu tür sözleşmelerde, tarafların isteğiyle yeni bir süre belirlenmediği takdirde, belirli sürenin bitiminde sözleşme sona erer.
Öte yandan, arsa, baz istasyonu gibi taşınmazların kiralanmasına ilişkin belirli süreli sözleşmeler ise, belirlenen sürenin sonunda taraflarca feshedilmediği takdirde, otomatik olarak belirsiz süreli sözleşmeye
dönüşürler. Bu durumda, tarafların süre sona ermeden önce yeniden anlaşmaya varmamaları halinde, sözleşme belirsiz süreli olarak devam eder.
Belirli ve belirsiz süreli sözleşmelerde, sürenin dolması veya feshedilmesi durumunda davalarda dikkate alınacak süreler önemlidir. Bu süreler, hukuki süreçlerde tarafların haklarını korumak ve uyuşmazlıkları çözmek için önemli bir rol oynar. Belirsiz süreli sözleşmelerde, sözleşmenin feshedilmesi için özel kurallar geçerlidir; bu kurallar genellikle belirlenen 3/6 kuralı çerçevesinde uygulanır.
«...Olayımıza gelince; hükme esas alınan kira sözleşmesi 1.8.1993 başlangıç tarihli 2 yıl süreli olup, sözleşme konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. 1.8.1993 başlangıç tarihli kira sözleşmesi TBK. 347 (6570 sayılı yasanın 11. maddesi) uyarınca aynı şartlarda 1 er yıl uzamakla BELİRLİ SÜRELİ KİRA SÖZLEŞMESİ OLARAK UZAYIP, BELİRSİZ SÜRELİ KİRA SÖZLEŞMESİ HALİNE GELMEZ. Bu nedenle
1.8.1993 başlangıç tarihli kira sözleşmesi TBK. yürürlüğe girdiği tarih itibariyle 10 yıllık süre dolmuş ise de, TBK. nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında 6101 sayılı kanunun geçici 2. Maddesine göre 10 yıllık süresi dolmuş olan kira sözleşmesinde TBK. 347. maddesine göre kiralayanın akdin feshi ve kiralanandan tahliyesi istemi hakkında yürürlük tarihinden itibaren 2 yıl geçmemiştir. Bu nedenle 28.3.2012 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde tahliye isteminin kabulüne karar verilmesi doğru değildir.»
30.04.2013)
«..Olayımıza gelince; taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayan kira sözleşmesi 01/01/2006 başlangıç tarihli ve bir yıl sürelidir. Kira sözleşmesinin bir yil olan süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmadığından kira sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesi yarına ayni koşullarla birer yıllık sürelerle UZAYARAK 31/12/2012 TARIHINE KADAR DEVAM ETMISTIR. Türk Borçlar Kanunu nun 353.maddesi uyarınca kiraya veren bu tarihten önce 12/12/2012 keşide, 14/12/2012 tebliğ tarihli ihtarname ile dava açacağını davalıya bildirdiğine göre, bildirimi takip eden uzayan kira yıl sonu olan 31/12/2013 tarihine kadar dava açma süresini koruduğundan 22/03/2013 tarihinde açılan dava süresindedir. Mahkemece davanın esastan incelenmesi gerekirken süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.»
(YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ 2014/3669 E. 2014/4691 K.sayı ve
10.04.2014 tarihli kararı)
Kira sözleşmelerinin içeriği, kiracı ve mal sahibi arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde kritik bir rol oynar. Bu sözleşmelerin içeriğinde özellikle kira parası, süresi ve başlangıç tarihi gibi esaslı unsurlar belirleyici niteliktedir. Ancak, bu unsurların yanı sıra diğer tüm detaylar da kanunlarla belirlenebilir ve sözleşme metninde yer alabilir.
Sözleşmenin yazılı olması, sözlü olmasında bir engel olmamakla birlikte, tarafların haklarını ispatlamaları açısından büyük önem taşır. Bu nedenle, sözleşmenin yazılı olarak düzenlenmesi, tarafların çıkarlarını korumak adına elzemdir.
Kiralanan şeyin özellikleri, sözleşme metninde detaylı bir şekilde belirtilmelidir; örneğin, demirbaş eşyaların varlığı gibi. Ayrıca, sözleşme yapılacak olan mülkte bir yönetim planı varsa, bu planın incelenmesi gereklidir; çünkü plan, kiracının belirli faaliyetlerini sınırlayabilir veya ek yükümlülükler getirebilir, örneğin hayvan besleme gibi.
Yan giderler ve abonelikler gibi ek masraflar özellikle belirtilmelidir; bu, kiracının gelecekteki mali yükümlülüklerini önceden bilmesini sağlar. İş yeri kirasında stopaj meselesi de ayrıca dikkate alınmalıdır ve sözleşme metninde bu konuyla ilgili açık hükümler bulunmalıdır.
Son olarak, kefalet sözleşmesi de kira sözleşmelerinin önemli bir unsuru olarak karşımıza çıkar. Kefilin sorumlulukları ve sınırları, sözleşme metninde net bir şekilde belirtilmelidir. Bu unsurların tümü, sözleşme içeriğinin detaylı bir şekilde düzenlenmesiyle taraflar arasında sağlıklı bir ilişkinin tesisi ve olası uyuşmazlıkların önlenmesi açısından büyük önem taşır.
Taşınmazların kiralanmasıyla ilgili olarak, Türk Borçlar Kanunu'nda belirtilen hükümler doğrultusunda kiracı ve mal sahibi arasında belirli yükümlülükler ve haklar bulunmaktadır. Bu çerçevede, kiracının kiralananı özenle kullanma borcu (TBK 316) ve kiralananın hor kullanılması durumunda mal sahibine tazminat talep etme hakkı (TBK 334) gibi hususlar öne çıkar.
Kiralananın ayıplı olması durumunda, kiracının fesih hakkı bulunmaktadır. Özellikle, kiralananın sonradan ortaya çıkan ayıpları, kiracının kira sözleşmesini sonlandırma hakkını doğurabilir; örneğin, kombi gibi önemli bir eşyanın arızalanması gibi durumlar söz konusu olabilir.
Yan giderlere katlanma yükümlülüğü, kiracının tahliye sebeplerinden biri olabilir. Bu kapsamda, faydalı giderler ile zorunlu giderler arasındaki ayrım ve bu giderlere kimin katlanacağı önemlidir.
Kiracının, kiralanan malın zorunlu onarımını yapma yükümlülüğü bulunmaktadır; ancak bu durumun tahliye sebebi olmayacağı özellikle belirtilmelidir.
Ayrıca, alt kira izni ve kiranın devri gibi konular da kiracı ve kiraya veren arasındaki ilişkide önemli hususlardır. Özellikle iş yerlerinde, kiraya veren haklı bir sebep olmadıkça kiracının bu izni vermekte kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu hükümler, taraflar arasındaki ilişkinin dengeli bir şekilde yürütülmesini sağlamak adına büyük önem taşır.
Taşınmazın tahliyesi, Türk Borçlar Kanunu'nun belirlediği çeşitli sebeplere dayanmaktadır. Bu sebepler şunlardır:
Kira ilişkilerinde ödeme durumları, Türk Borçlar Kanunu'nun 315. maddesi kapsamında belirlenmiştir. Bu madde hem kiracı hem de mal sahibi açısından çeşitli önemli hususları içermektedir.
Öncelikle, aidat alacağı gibi ek yüklerin varlığında, mal sahibinin kiracıdan rücu talebinde bulunabilmesi mümkündür; ancak bu durumda tartışmalar ortaya çıkabilir, çünkü kiracıya ek külfet yüklenemeyeceği ilkesi göz önünde bulundurulmalıdır.
Kira bedelinin ödenmesinde ise 30 günlük bir süre öngörülmüştür. Bu süre içinde kira bedeli ödenmezse, mal sahibi tahliye talebinde bulunabilir; ancak 30 günlük süre dolmadan tahliye davası açılamaz.
Özellikle icra takiplerinde, 1/3 takip belgesinde belirtilen 1/7 ve 1/9
açıklamaları, tahliye kararlarının verilmesinde önemli bir rol oynar.
Kiraya verenin, kira bedelinin tahsilinde hak sahibi olduğu unutulmamalıdır. Ancak, icra takiplerinde ferilerin tahliye sebebi olmadığı, sadece icraya ödeme durumunun dikkate alınması gerektiği unutulmamalıdır.
Son olarak, tahliye işlemlerinde seçimlik hak doğar. Bu hak, icra hukuku veya Sulh Hukuk Mahkemelerinde takip başlatma konusunda taraflara seçenek sunar. Bu bilgiler ışığında, TBK. MD. 315'e dikkat edilmesi, kira ilişkilerinin düzenli ve sorunsuz bir şekilde yürütülmesi açısından önemlidir.
Ödeme her aşamada ileri sürülebilir savunmanın genişletilmesi yasağına takılmaz. Ancak, kiracının ödeme süresi içinde itiraz etmesi ve ardından toplam 30 gün içinde kira bedelini ödemesi durumunda, tahliye konusu olmaz. Ana kural olarak, kira bedelinin ödenip ödenmediği 30 gün içinde belirlenir. Eğer kiracı ödeme yapmazsa ve itirazı da dikkate alınmazsa,
tahliye davası 30 gün dolmadan açılamaz. Dolayısıyla, kiracının 8. gün itibarıyla dava açılmasına imkân yoktur. Bu hükümler, kira ilişkilerinde ödeme durumlarının ve bu durumların hukuki sonuçlarının belirlenmesinde önemli bir role sahiptir.
TBK 315 uyarınca 30 günden önce açılan tahliye talepli itirazın iptali davasında, tahliye yönünden ret verilmesi gerekirken alacağa yönelik itirazın iptalinde 30 gün bekleme zorunluluğu olmayıp dava alacak yönünden karara bağlanmalıdır
TBK 315 uyarınca açılmış icra takibinde borçluya ödemesi için 30 gün süre verilmiştir. Borçlu 7 gün içinde itiraz etmiş olsa bile itirazın kaldırılması davası için 30 gün beklenmelidir. Borçlunun itirazı dava açma süresini etkilemez
TBK 315 gereği başlatılmış icra takibinde, 30 gün dolmadan açılan tahliye davası süresinden önce açılmışsa da bu davadan feragat, hakkın özünden feragat olmayıp 30 günden sonra açılan 2. davada "kesin hüküm" iddiasında bulunulamaz
Bu durumda borçlu kiracı, süresi içinde ödeme emrine itiraz etmediği için, ödeme emri ile istenen kira borcu kesinleştiğinden, İİK’nın 269/a maddesine göre icra mahkemesince 30 günlük ihtar müddeti içinde takipte kesinleşen kira borcunun ödenip ödenmediği incelenmelidir.
Bu durumda davanın İİK.nun 269/1. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken ve TBK'nun 315/2.maddelerinde yazılı 30 günlük sürenin dolması beklendikten sonra açılması gerekirken, yasal ödeme süresi dolmadan dava açılmıştır.
Alacaklı, sözlü sözleşme ile takip başlatmış, borçlu sadece borcu olmadığı itirazı yapmış, sözleşmeye ve kiraya itiraz etmemiştir. İİK. 269/2 gereği kira ilişkisi ve takip miktarı kesinleşmiştir. Alacaklının kira ilişkisini ispat etmesine gerek yoktur.
TBK madde 315 uyarınca ''Kiracı, kiralananın tesliminden sonra muaccel
olan
kira bedelini veya yan gideri ödeme borcunu ifa etmezse, kiraya veren kiracıya yazılı olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda, sözleşmeyi feshedeceğini bildirebilir. Kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlar.'' Sadece kira borcunu değil yan gideri de ödemeyen kiracının temerrüt nedeniyle tahliyesi istenebilir. (Yargıtay 6.Hukuk Dairesi 2015/11891 E. 2016/5132 K. 05.09.2016) |
Kiracı, icra yoluyla ödeme yapmış olsa bile, alacaklıya ödenmemesini istedi ve tedbir koydurduğunda, bu durum tahliyenin engellenmesini gerektirmez. Zira, ödeme kiralayana yapılmadığı için, kiracı temerrüt durumuyla karşı karşıya kalır. Eğer kiralanmış taşınmaz paylı mülkiyete konu ise, her bir paydaş yalnızca kendi payına düşen alacağı talep edebilir; ancak tahliye için pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması gerekir. Eğer mülkiyet elbirliği ile konu teşkil ediyorsa, tüm ortakların birlikte icra takibi başlatmaları gerekmektedir. İcra takibinde hangi aylara ilişkin olduğunun gösterilmesine gerek yoktur; ancak, dava açılırsa bu bilginin birinden birinde gösterilmesi gerekmektedir. Belge eklemek zorunluluğu bulunmamaktadır.
Kiralayan olmayan malikler tarafından açılan temerrüt nedeni ile tahliye davasının kiralanan paylı mülkiyete tabi ise pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanarak, elbirliği halinde mülkiyete tabi ise tüm ortakların katılımı ile açılması ve temerrüt ihtarının da aynı şekilde pay ve paydaş çoğunluğu sağlanarak ya da tüm ortaklar tarafından birlikte keşide edilmesi gerekir. (Eski BK zamanı kararı / Y. 6. HD, T: 21.01.2010, E: 2009/9849, K: 2010/310)
Daha önce açılan bu davanın derdest sayılabilmesi için iki davanın sebebinin taraflarının ve konusunun aynı olması gerekir. Her iki davanın tarafları aynı ise de dava sebepleri değişiktir. Zira önceden açılan ve ret edilen dava konusu iki haklı ihtar (TBK 352/2) nedeniyle tahliye istemine ilişkin olup bu dava ise temerrüt nedeniyle tahliye (TBK 315) istemine ilişkin olduğundan önceki dava bu dava için derdest sayılamaz.
TBK 315 için icra zorunluluğu yoktur ihtarname ile de süre verilir ama ihtarname ile süre verilirse halde sadece Sulh Hukuk Mahkemesinde tahliye davası açılabilir. Alacak mevcutsa ayrıca icra takibi açmak gerekmektedir. Alacak yüksek değilse icra takibi ekonomik olarak daha mantıklı olacaktır.
Sadece kira alacağı 30 gün içinde ödenirse yan giderler ödenmese de tahliye hakkı doğmaz. Kira alacağı icraya da ödenmek zorunda değildir, kiralayan
hesabına da ödenebilir. (İcra ve İflas Hukuku El Kitabı s.828) itiraz edildi, dava açıldı 0,35 krş eksik olsa dahi tahliye sebebidir. Bu sebeple miktardan tam emin olduktan sonra itiraz edilmelidir. 6 HD 2015/6655-10585 1.12.2015
İhtiyaç sebebiyle taşınmazın tahliyesi talepleri, Türk Borçlar Kanunu'nun
350. maddesi ve ilgili yargı kararları çerçevesinde değerlendirilir. Bu tür taleplerin kabul edilebilmesi için ihtiyaç iddiasının gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Geçici nitelikte olmayan ihtiyaçlar, yazlık gibi sürekli kullanım amaçlı konut ihtiyaçları tahliye sebebi olarak kabul edilir. Ancak, ihtiyacın dava açıldığı tarihte mevcut olması yeterli olmayıp, yargılama süresi boyunca da devam etmesi gerekmektedir.
İhtiyaç iddiasında bulunulması durumunda, kiraya verenin ihtiyaçlarının gerçek, samimi ve zorunlu olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Geçici nitelikteki ihtiyaçlar tahliye sebebi olarak kabul edilmez. Henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaçlar da tahliye sebebi yapılamaz. Bu bağlamda, ihtiyaç iddiasının geçerliliği için yargılama süresi boyunca devam etmesi gerekmektedir.
Örneğin, yazlık ihtiyacı geçici olmayan bir konut ihtiyacı olarak değerlendirilmektedir. Yazlık, sürekli kullanım amaçlı bir konut olduğundan, ihtiyaç sebebiyle tahliye taleplerinde kabul edilebilir bir gerekçedir.
Türk Borçlar Kanunu'nun 350. maddesi uyarınca ihtar şartı aranmamakla birlikte, kira sözleşmesinde özel bir düzenleme varsa bu düzenlemelere uyulması zorunludur. Kiraya veren, intifa hakkı sahibi ise, intifa hakkı sahibinin ölümü ile bu hak mirasçılara geçmez ve malik sıfatı devreye girer (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2022/2469 E., 2022/6233 K., 28.06.2022).
İhtiyaç sebebiyle taşınmazın tahliyesi talepleri, Türk Borçlar Kanunu'nun
350. maddesi ve ilgili yargı kararları çerçevesinde değerlendirilir. Bu tür taleplerin kabul edilebilmesi için ihtiyaç iddiasının gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Geçici nitelikte olmayan ihtiyaçlar, yazlık gibi sürekli kullanım amaçlı konut ihtiyaçları tahliye sebebi olarak kabul edilir. Ancak, ihtiyacın dava açıldığı tarihte mevcut olması yeterli olmayıp, yargılama süresi boyunca da devam etmesi gerekmektedir.
İhtiyaç iddiasında bulunulması durumunda, kiraya verenin ihtiyaçlarının gerçek, samimi ve zorunlu olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Geçici
nitelikteki ihtiyaçlar tahliye sebebi olarak kabul edilmez. Henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaçlar da tahliye sebebi yapılamaz. Bu bağlamda, ihtiyaç iddiasının geçerliliği için yargılama süresi boyunca devam etmesi gerekmektedir.
Örneğin, yazlık ihtiyacı geçici olmayan bir konut ihtiyacı olarak değerlendirilmektedir. Yazlık, sürekli kullanım amaçlı bir konut olduğundan, ihtiyaç sebebiyle tahliye taleplerinde kabul edilebilir bir gerekçedir.
Türk Borçlar Kanunu'nun 350. maddesi uyarınca ihtar şartı aranmamakla birlikte, kira sözleşmesinde özel bir düzenleme varsa bu düzenlemelere uyulması zorunludur. Kiraya veren, intifa hakkı sahibi ise, intifa hakkı sahibinin ölümü ile bu hak mirasçılara geçmez ve malik sıfatı devreye girer (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2022/2469 E., 2022/6233 K., 28.06.2022).
Bu hususlar doğrultusunda, taşınmazın ihtiyaç sebebiyle tahliyesi talebinde bulunurken dikkat edilmesi gereken temel unsurlar şunlardır:
devam etmelidir.
Bu kriterler göz önünde bulundurularak, taşınmazın tahliyesi talebinde bulunulması hukuki açıdan geçerlilik kazanacaktır. Bu çerçevede hazırlanan dava dilekçeleri, mahkemeler nezdinde daha güçlü bir hukuki temele dayanacaktır.
Tahliye taahhüdü, kiracının belirli bir tarihte kiralanan taşınmazı boşaltacağını taahhüt ettiği bir beyan olup, hem kiraya veren hem de kiracı açısından hukuki sonuçlar doğurur. Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190. maddesi gereğince, ispat yükü, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Tahliye taahhütnamesinin geçerliliği, kira sözleşmesinden önce imzalanıp imzalanmadığı ve serbest iradeye dayanıp dayanmadığı hususları dikkate alınarak değerlendirilir.
Kira hukuku, hem bireysel hakların korunması hem de ekonomik istikrarın sağlanması açısından dikkatle ele alınması gereken bir hukuk dalıdır. Kira hukukunda yaşanan güncel sorunların çözümü için mevzuatın güncellenmesi, yargı kararlarının dikkate alınması ve tarafların hak ve yükümlülüklerinin dengeli bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu sayede, kira ilişkilerinde yaşanan uyuşmazlıkların adil bir şekilde çözülmesi ve toplumsal barışın sağlanması mümkün olacaktır.
© 2025 Av. Sinan Akalın Tüm Hakları Saklıdır.
AYZ Bilgisayar ve Yazılım tarafından geliştirilmiştir.