İklim Kanunu Nedir?
İklim değişikliği, 21. yüzyılın en kritik çevresel ve toplumsal sorunlarından biri olarak küresel gündemdeki yerini korumaktadır. Bu kapsamda, devletlerin sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda çevresel yükümlülüklerini düzenleyen özel yasal düzenlemeler geliştirmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir. İşte bu bağlamda “İklim Kanunu”, devletlerin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında karbon salımının azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının teşviki, iklim uyum politikalarının geliştirilmesi ve çevre hukukuna dair yükümlülüklerin yasal zemine oturtulmasını sağlayan temel hukuki metinlerden biridir.
İklim Kanunu, çevre hukuku, enerji hukuku, idare hukuku ve uluslararası hukuk gibi birçok disiplini iç içe barındıran karma bir yasa niteliğindedir. Bu kanunun temel amacı, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası çevre sözleşmeleri (örneğin Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) doğrultusunda ulusal hedeflerin gerçekleştirilmesini sağlamaktır.
İklim Kanunu taslağı veya uygulanmakta olan benzeri düzenlemeler genel olarak aşağıdaki unsurları içerir:
Sera gazı emisyonlarının azaltılması: Emisyon ticareti sistemlerinin kurulması ve sektörel emisyon azaltım yükümlülükleri.
İklim değişikliğine uyum stratejileri: Tarım, ormancılık, su kaynakları ve şehir planlamasında iklim odaklı düzenlemeler.
Yeşil finansman ve karbon piyasaları: Kamu ve özel sektör yatırımlarının çevresel etkileri gözetilerek desteklenmesi.
Kurumsal yapılanma: İklim kurulları, izleme-denetim mekanizmaları ve idari yaptırımlar.
İklim Kanunu’nun anayasal dayanağı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesidir. Bu madde uyarınca, “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” Devlet, çevrenin korunmasını sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca, İdarenin çevreye zarar vermeyecek politikalar üretmesi de idare hukuku ilkeleriyle güvence altına alınmaktadır.
Bunun yanında, İklim Kanunu; idari yaptırımlar, yükümlülüklerin ihlali halinde uygulanacak cezai hükümler, lisans iptalleri ve tazminat sorumlulukları gibi müeyyide hükümlerini de içermektedir. Bu yönüyle çevre mevzuatında etkili bir normatif düzenleme aracıdır.
İklim Kanunu’nun uygulama alanı oldukça geniştir. Sanayi, enerji, tarım, ulaşım ve inşaat gibi sera gazı salınımı yoğun olan sektörler, bu kanun kapsamında ciddi şekilde denetim ve yükümlülüklere tabi tutulur. Ayrıca yerel yönetimlerin şehirleşme politikalarında da iklim değişikliğini gözetmeleri zorunlu hâle gelmektedir.
İklim Kanunu aynı zamanda özel sektör için de önemli sonuçlar doğurur. Şirketlerin karbon ayak izi raporlaması, çevresel etki değerlendirme süreçleri ve sürdürülebilirlik raporları gibi yükümlülükler bu kanunla doğrudan ilişkilidir.
Türkiye, Paris Anlaşması’nı 2021 yılında onaylamış ve bu doğrultuda İklim Kanunu Taslağı hazırlıkları başlatılmıştır. Henüz yasalaşmamış olmakla birlikte, bu taslak kanunla birlikte Türkiye İklim Kurulu, Emisyon Ticaret Sistemi, Yeşil Kalkınma Planı gibi çok yönlü politika araçları hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
Bu süreçte hukukçular, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları İklim Kanunu’nun hazırlanmasında aktif olarak yer almakta; çevre hukuku ilkelerine uygun, uygulanabilir ve adil bir yasal çerçeve oluşturulması yönünde katkı sunmaktadır.
İklim Kanunu, sadece çevreyi koruma amacı taşımakla kalmayıp aynı zamanda iklim adaletini tesis etmeye, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamaya ve kuşaklar arası sorumluluğu yerine getirmeye yönelik anayasal bir yükümlülüğün ifadesidir. Bu nedenle, İklim Kanunu’nun yasalaşması, çevresel yıkımın önüne geçmek ve uluslararası yükümlülüklerin iç hukukta karşılık bulmasını sağlamak adına elzemdir.
© 2025 Av. Sinan Akalın Tüm Hakları Saklıdır.
AYZ Bilgisayar ve Yazılım tarafından geliştirilmiştir.